Tuesday, 25 December 2012

Bir harabe - Antik bir uygarlığın kalıntıları ya da eski bir fabrikadan arta kalan yıkıntılar, hangisi olursa olsun - nasıl olurda şehrin manzarasına bu kadar mükkemmel oturur ? Onun bir parçası, bir tamamlayıcısı olur ?


Harabe, çarpık ve dökük kütlesel maddiyatının ötesinde, zamanın düzensizliğinin de önemli bir simgesi ..


O, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki sınırları dağıtarak, zaman'a çamur atan bir üç kağıtçıdır. Bu noktada sorulacak soru ise 'Harabe'nin nerede olduğundan ziyade ne zaman olduğudur. Şimdiki zamanda değil, fakat geçmişte de değil.Zıvanadan çıkmış 'Zaman', Hamlet'in hayaletini çağıracak derecede ..


Ay'ın Evreleri - Abu Rayhan al-Biruni, 1019

Monday, 24 December 2012


Bir Tımarhanenin müdürü olduğu halde tiyatro müdürü olduğunu söyleyip oyuncuların yerine doldurduğu delileri bütün yıl boyunca çaresiz seyircilerin karşısına çıkaran tiyatro müdür yüzünden Bakırköy Tiyatrosu'ndan mahkemede sürekli
Bochum Tımarhanesi olarak bahseden bir başka oyun yazarı da,
tiyatro sahnesinde seyircilerin onuruyla oynandığını ileri sürüp hakkında davacı
olan seyirciye, başarısız olan meslektaşları yanında kendisinin bu kadar başarılı olmasının nedeninin komedilerini tragedya, tragedyalarını da hep komedi olarak sunma namusluluğunu göstermesi olduğunu söylemiş.

Hayat üzerindeki pis rutini kırmak ve sıradanlıktan kurtulmak üzerine akıl dahilinde kabul edilmesi gereken , öncelikli olarak orjinal motivasyonumuz olan 'salt eğlence'ye (kelime anlamı ile!) dönmek üzere çaba göstermek olduğunu kabul etmektir. Ve eğer sözde kolay olan bu basit keyif'e geri dönen yolu bulabilirsen, boşa geçen dönemin korkunç şekilde talihsizce sunduğu ikilemli periyotların, senin için çok büyük birer şans ve bu bağlamda muazzam birer tecrübe olduklarını fark etmene neden olacaktır.

Çünkü geri kazanmaya çalıştığın bu 'salt eğlence' kibir ve korkudan kaynaklanan aşırı tatsızlık sonucunda başkalaşan pejmürde cümbüşlerin telmaşalığının ve 'salt eğlence'nin fevri anlık bir hazdan çok daha fazlasına sahip olduğunun anlaşılmasına imkan tanıyacaktır.

Tuesday, 18 December 2012

Beynin mantık yürütme gücünü son kılcalına kadar kullanırken, raflardan topladığın sözcükler uydurma bir kurmacayla dilinin ucunda çözülür, bütün bunları yaparken yalanın kendisinden kurtulmayı en çok sen istersin, biriktirdiğin bir safrafı atarcasına ya da aynanın karşısında ezberlemeye uğraştığın tumtucaklı bir yanıtı tükürürcesine benliğinin ince dallarına kenetlenir, iplik iplik kopuşlarını hissederek kökünü yerinden oynatırsın.

Monday, 17 December 2012




 " Sıcacık yataklarımızda, senaryosunu kendi yazdığımız düşleri tembelce seyrederken, kışın kurşuni sisleri arasında yavaşça uyandık. "

Monday, 10 December 2012

Sigaranın közü izmarite doğru yol aldı, nihayet kendi kendine söndü.Elinin teriyle vıcık vıcık olmuş izmariti cebine attı. Sonra yetenekli bir sihirbaz edasıyla iki elini de havaya kaldırıp söyleşiye dumansız devam etti.Konu kadınlara geldiğinde ise sohbet bitmişti.


'Yeni' olan ne kadar hızlı tecrübe edilirse .. muhtemel olarak alacağı 'sıkıcı' statüsü de o kadar kısa sürede üstüne oturacaktır, ve bundan tabiki olayın kendisi sorumlu tutulacaktır.



Sonsuz tabii uzaysal olduğu gibi geçicidir ve geçiciliğin en önemli yol arkadaşlarından 'zaman'nın ise sıkıntı ve onun simgeleri ile çok ilginç bir ilişkisi vardır. Bu denklem içerisinde yeni, sonsuzun değişik bir biçimi haline gelir, ve sonsuzun (aslında olmayan) engin sınırları içerisinde ortadan kaybolur.

Thursday, 6 December 2012


Cast off the shackles of doubt and brittle confidence !

Monday, 3 December 2012

Kaygı sevginin en büyük katillerinden biri , Kırılgan bünyeni zorlayan yetmezliklerin en büyük sorumlusu, ve tabiki başkalarının yaptıklarını kendi içinde farklı yorumlamana yol açan
kuvvetli bir zehir.

Boğulan bir insan sana tutunduğu zaman, onu kurtarmak istersin. Fakat anlamsız kaygılar ve dengesiz ruh hali ile boğularak sömürülen ruhunu kim kurtaracak ? Bunu bilemezsin ..

Saturday, 1 December 2012



Çanlar çalıyor nedensiz ve biz de...
kendimizle birlikte taşıdığımız kaygılar,
her sabah giydiğimiz
iç giysilerimizdir bizim.
yararsız metal bulmacalarla süslü,
gecenin düşten elleriyle yıktığı,
yuvarlak görüntülerin banyosunda arınmış,
kentlerde kırımlarla kurbanlarla hazırlanmış,
bakış açılarının yok edildiği
denizlerin yakınında,
tedirgin sertliklerin dağları üzerinde,
kederli uyuşuklukların kentlerinde ..

  Tristan Tzara